Ecehan Ersöz
Merhabalar,
Bu yazımda sizlere daha öncesinde kendi hayatımda yaşadığım tecrübelerimden yola çıkarak “Teknoloji ve İletişimin” hem birbirini destekleyen hem de ters köşe yönlerinden bahsedeceğim. Kısacası hayatımda en önemli yeri teşkil eden bu iki alanın insan ilişkileri boyutundaki hem “destek” hem “köstek” durumu.
“Poker Face” kavramını eminim duymuşsunuzdur. Zamanında “Lady Gaga’nın ses ve ritim vurgulu şarkısı da kavramın bilinirliğini farklı bir açıdan yaygınlaştırmıştı. Poker Face, poker oyununda duygusal ifadeleri saklamak ve rakiplere herhangi bir ipucu vermemek için kullanılan bir terim.
Bir oyuncunun poker yüzü, kendi kartlarını değerlendirirken veya diğer oyuncuları okurken sergilediği yüz ifadesi. Aslında bir nevi “ifadesizlik” hali. Birçok poker oyuncusu duygularını saklamak için rakiplerine karşı yüz ifadelerini kontrol etmeye başlamıştır. Tabi burada bir profesyonellik söz konusu olsa da bu “ifadesizlik” halinde bile gerçekten var olan ama gün yüzüne çıkmayan bir hissiyat var. Peki ya bu olan “hissiyat”ın kaybolduğu yada kaybolmaya yüz tuttuğu, kendiliğinden bir davranışa dönüştüğü durumlarda ne olacak? İnsanlık ve yapay zekanın “Poker face” olma yarışında olması işin esprisi olsa da bazı görünen gerçekler var.
Teknoloji ve İletişim: “Destek” ve “Köstek”
Dijital teknoloji, yapay zeka… Çoğu zaman maviyle, “metalize bir cool”luk ile temsil edilir. Aslında bir yandan iletişimi, insanlar arasındaki etkileşimi artıran teknolojinin, temsilinde fiziksel olarak bize benzeyen ama “poker face” suratlı kahin bakışlı hümanoid robotlara sık yer vermemiz de aslındaki teknolojinin doğasındaki mekanize yapıdandır.
Teknoloji ve iletişime dair hayatımda hep anlattığım bir hikayem vardır o da şu: Çocukluğumdan beri hem teknolojiye hem iletişime meraklı oldum. Sonrasında üniversite yıllarımda yöneldiğim mühendislik ve teknik eğitimde yoğunlaşma zamanlarımda ise iletişime olan dengeyi zaman zaman koruma ihtiyacı hissettim. Bunu da sosyalleşme anlamında hobilerle, sanatla aşmaya çalıştım. Benim yaşadığım bu durum aslında şu an içinde bulunduğumuz durumu da bir nebze temsil ediyor. Teknolojiye, insanlığın yaşamını destekleyen geliştiren yol arkadaşına, destekleyicisine gönül bağımız giderek artıyor. Özellikle bu durum dijital teknolojiler anlamında yoğunlaşmış durumda. Yapay zeka katalizörlü bu dijital çağda, insanlık hızla teknolojiye bağımlı hale gelirken, sosyal ve gönül ilişkilerimiz de derin bir değişim yaşıyor.
Lady Gaga’nın ünlü Poker Face şarkısında anlattığı duygusal maskeler, günümüzde insanların birbirlerine karşı hissettiği soğukluğun ve mesafenin sembolü haline geliyor giderek. Bu dediğim herkes için geçerli olmasa da, hatta belki farkında olmadan bile olsa da pandemi, uzaktan çalışma, aşırı derecede teknolojiyle muhatap hale gelmemiz sayesinde oluşan bu gerçeği gözlemliyoruz.
Dijital Çağda Empati ve Değerler Krizi
Dijitalleşme, bireylerin yüz yüze etkileşimlerini azaltırken, çevrimiçi ortamlarda da iletişimin yüzeysel kalmasına neden oluyor. Düşünün izlediğiniz videolarda bile tek başına konuşan bir insanı izlemek yerine illa atraksiyonlu geçişler, efektler, bir çok antin kuntin görsellikler arar olduk. Bunların estetik yanları olsa da bunu talep ediyor olmamız bizdeki değişimin bir sonucu.
Empati, insanların veya nesnelerin duygularımızın yansımaları olarak içimizde uyandırdığı sihirli bir duygudur (Spiro, 1992). Empati, duygu ve düşüncelerimizin yansımaları olarak içimizde kişi veya nesnelerin uyandırdığı duygudur. “Ben ve sen” “ben senim” ya da en azından “ben sen olabilirim” yaklaşımıyla ortaya çıkar. İnsanlar, sosyal medya platformlarında karşılıklı yüz ifadelerinden, ses tonlarından ve duygusal ipuçlarından mahrum kaldıkları için, empati yeteneklerini kaybediyorlar. Araştırmalar, dijital ortamların insan ilişkilerinde duygusal soğukluk yarattığını ve bu durumun giderek yaygınlaştığını gösteriyor. Empati becerileri zayıflayan bireylerin daha mekanik bir iletişim tarzı benimseyerek, “poker suratlı” hale gelme potansiyeli artıyor.
Gönül ilişkileri bile sanal dünya uygulamaları etkisiylegiderek daha yüzeysel, daha mekanik hale geliyor. İnsanlar, hissettiklerini açıkça ifade etmektense, kendilerini korumak için maske takmayı tercih ediyorlar. Giderek kaybolan değerlerde aslında işin bir başka boyutu. Dijital kullanım süresinin artması, toplumsal değerlerin aktarılabileceği sosyal etkileşim ortamlarını da kısıtlıyor. Ebeveynler yoğun çalışma temposundan vakit ayıramazken çocuklar dijitalin renkli ve eğlenceli dünyasında kendilerine göre bir zihinsel evren oluşturuyor. Böylece gerçek duyguların yerini, algoritmalarla şekillenen ilişkiler alıyor.
Empatik Yapay Zeka: Yeni Bir Ufuk
Biz insan ve insan arası empati boşluğunu nasıl dolacağını düşünmeye devam edelim. Diğer yandan teknoloji ile insan duyguları arasındaki boşluğun kapatılmasında ise “empatik yapay zeka” yükseliyor.
Empatik yapay zeka, insan duygularını insan empatisini yansıtacak şekilde anlamak, yorumlamak ve yanıt vermek için tasarlanmış bir yapay zeka dalı. İnsan etkileşimlerinin ardındaki temel duyguları ve duygusal durumları ayırt etmeyi amaçlıyor. Bunu da internette ve platformlardaki emoji, metin, ses tonu analizlerini gelişmiş algoritmalar, doğal dil işleme, ve makine öğrenme ile ve ya yüz ifadelerini ve fizyolojik sinyalleri analiz ederek gerçekleştiriyor.
Empatik yapay zeka, psikolojik ve ruhsal sağlık, müşteri hizmetleri ve sosyal robotik gibi duygusal anlayışın hayati önem taşıdığı alanlarda insan deneyimini geliştirmek için kullanılmaya başlıyor. Yani işin özeti teknoloji soğuk ve metalize olarak çıktığı bu yolda poker face olmaya pek de niyetli değil gibi. Bizde yok olan empatiyi devralıp bu yarışta birinciliği bize bırakır mı, ne dersiniz? Bence daha geç olmadan bu konuya ciddi anlamda eğilmenin ve gerekli aksiyonları almanın zamanı.